Yıllardır sanat eserlerinin ne anlattığından, hangi mesajları verdiğinden yola çıkarak tartışmalar yapılıyor. Bilmedikleri ya da görmezden geldikleri bir şey var ki sanat eserinin amacı bir şeyler anlatmak, nasihat vermek değildir. Güzellik yaratma amacı ol­mayan bir eser sanat eseri olabilir mi? Ben sanatta faydacılığa hep karşı çıkarım.

Bu paragrafın anlatım biçimi aşağıdakiler­den hangisidir?

Marmara’nın birer siyah gergedan gibi uyuyan adaları, denizin kurşunimsi maviliğinde batan bu canlı toprak ve uzaklardan geçen güneşin pembe, eflatun, inci renkleriyle, rü­yalı tülleriyle renklenen ufuklar! İşte bu yeni doğan parlak sabahla beraber bende bir şey doğuyor, ben bütün bunların bir parçası gibi bir şey oluyorum. Ve içimde artan hayatın tarlalardan mı, denizden mi, yoksa benim ruhumdan mı geldiğini bilmiyorum.

Bu parçanın dil ve anlatımı için aşağıdaki­lerden hangisi söylenemez?

Sözcükler arasına uzun bekleyişler koymak, her sözcük ya da sözcük öbeğinden sonra “lııı, yani, şey, örneğin…” gibi anlamsız ses ya da sözler eklemek çok önemli bir konuş­ma kusuru oluşturur. Bu, yolda giden bir otomobilin sık sık durması gibidir. Bu tür konuşmalar dinleyeni sıkar, bıktırır. Böylece konuşma da anlaşılmaz hale

Bu parçada aşağıdaki düşünceyi geliştir­me yollarından hangisi kullanılmıştır?

Kimileri çevre kirliliğinin nedenleri üzerinde düşünürken hep halkın duyarsızlığından şikayet ediyor. İnsanlar yiyecek çöplerini, sigara izmaritlerini yola atıyor diye söylenip duruyor. Evet, bir bakıma doğru. Ancak fab­rika atıkları, sanayi atıkları hiç kirletmiyor mu çevreyi? Çevreye asıl zararı veren insan de­ğil fabrikalardır.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisinden yararlanılmıştır?

Tahsin Efendi, kolları gövdesinden pek ayrıl­mayan, zayıf ve çelimsiz vücutlu, kısa boylu , cılız haline rağmen, yüzünün ifadesi rahat, efendi bir adamdı. Başına yapışık küçük ku­lakları, üstüne düşen kalıbı bozulmuş koyu­ca fesi, poturumsu kahverengi çuha panto­lonu, lacivert abasıyla, ayaklarında kenarları lastikli, altları galoşlu mestleriyle, sessiz, bi­raz utangaç, son derece terbiyeli , bir gölge gibi gelir

Bu parçanın anlatımında aşağıdaki anla­tım biçimlerinin hangisinden yararlanıl­mıştır?

Roman da öykü gibi yaşanmış ya da yaşa­nabilirliği olan olayları anlatır. İkisinde de olay, olayın yeri, zamanı ve kişileri yer alır. Ancak aralarında önemli farklar vardır. Ro­man uzun, öykü kısadır. Romanda birbirine bağlı olaylar anlatılır. Oysa öyküde bir olay vardır. Romanda kişi sayısı çoktur öyküde azdır.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisinden yararlanılmıştır?

Soba kurulu sıcacık sınıfta ön sıradaki arka­daşlar arkaya doğru bakışırlar, gülüşürlerdi. Ben bozulur fakat işitmemiş gibi davranarak, gözlerim duvardaki kara tahtada, ellerim sı­ranın altından gazeteyi yavaşça toplar , he ­ men sıranın gözüne tıkardım.

Bu parçanın anlatımında aşağıdaki duyu­ların hangisinden yararlanılmamıştır?

Uzun yolculukları sırasında yazarın en çok dikkatini çeken yerler, yüksek dağlar ve engin denizlerdir. Sicilya Adası civarından geçerken gördüğü   yanardağın yüksekliği, ondan yükselen  alevler ve dumanlar yazarı hayretler  içinde bırakır. Bu dağ, ismi veril­memekle birlikte meşhur Etna yanardağıdır. Etna, gördüğüm en görkemli yanardağ idi.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisinden yararlanılmamıştır?

Soğuk gecelerin yuttuğu bu ağaçlarda ga­galarını karla temizleyen serçeler ötüyor. Karların üzerime gelmesine aldırmadan kü­çük serçeleri izliyorum . Ankara’nın en çok bu halini seviyorum.

Bu parçanın anlatımında aşağıdaki duyu­ların hangisinden yararlanılmamıştır?

Daha on yaşındayken, evlerinin bodrumun­ da, kendine küçük bir laboratuvar oluşturdu ve kitaplardaki deneyleri yinelemeye çalıştı. Gerekli araçları satın almak için trenlerde ga­zete satıyor ve vakit buldukça da kütüphane­lere giderek kitap okuyordu. On altı yaşında telgrafçılığı öğrendi ve memurluk yaptı.